okur-yazar

Ve Evrildik: İNSAN

Yüzyıllardır anlaşılmaya çalışılan, kuramlar, kurallar, teoriler arasına sıkışmış ama hiçbir zaman da kendini tam anlamıyla ele vermemiş, en gelişmiş, en iyi evrilmiş tür: İNSAN.
Nereden geldiği, nereye gittiği, nasıl davrandığı, nasıl düşündüğü, hazinesinin ne olduğu ,ne kadarını kullandığı, aslında ne kadarını kullanabileceği hep bir soru işareti olmuş. Her yönüyle farklı alanlarda bilim insanlarını peşinden sürüklemeyi başarmış. Peki kim, hangi kuram, hangi inanış tam olarak açıklayabilmiş yapısını? Kim çözebilmiş yaratılıştan gelen gizemi?
Gerçekten davranışçı kuramın savunduğu uyarıcı-tepki bağından mı ibaretiz? Davranışlarımızı anlamak için laboratuar ortamında uyarana verdiğimiz tepkiyi, pekiştireçlere gösterdiğimiz ilgiyi gözlemlemek yeterli mi? Peki zihnimizin sığ bir denizden ibaret olduğunu düşünen davranışçılara direnmek için sosyal öğrendiğimizi savunanlar ne kadar haklı? Her şeyi model alarak mı öğreniyoruz? Gözlem yeteneğimiz gerçekten en büyük silahımız mı? Pekiştireç sosyal, olumlu veya olumsuz olunca davranışçı kuramdan sıyrılmış mı oluyor? Yoksa davranışlarımız sadace beynimizdeki nöronlar arasında gerçekleşen elektiriksel bağlantılarla mı ilgili? Ya da gerçekten davranışlarımız bilişselcilerin söylediği gibi aslında zihnimizin öğrendiklerimizi anlamlandırıp varolan binalarına uygun yeni tuğlalar ekleme isteğiyle mi oluşuyor? Peki biz makine miyiz? Kişiğiliğimiz, duygularımız, yargılarımız, ahlaki değerlerimiz yok mu? Ya bunlar bizi nasıl etkiliyor?
Şimdilik bu soruların hiçbirine verilecek tatmin edici bir cevap yok, bence ilerleyen bir dönemde de bu olmayacak, çünkü bizi insan yapan içimizdeki bu harika gizem, yaratılışın sırrı.

 

 

Yorum bırakın